Zeynep Köse
11 Kasım 2012 Pazar
8 Kasım 2012 Perşembe
Daha Uçurum`un bitmesi söz konusu bile değilken, 21. bölüm yayınlandıktan sonra reytinglere baktığımda aklıma bin türlü şey geldi. Sanki çok sevdiğim birinin kanser belirtileri gibiydi. İçime şüphe düştü ve hemen twitter`da set ekibine sordum. “Final olmayacak değilmi? Diğer diziler gibi reyting kurbanı olmayacak değil mi?”. Aldığım cevap kesin olmamakla beraber iç burkucuydu. Ama kesin olarak “evet bitecek” cevabı almadığımdan içimdeki ümitleri her an büyütüyodum. Çünkü bu kadar erken bitemezdi. Bu kadar zamansız terk edemezdi, vazgeçemezdi kapalı gözleri aydınlatmaktan, suskunluğu bozmaktan. Ama sadece 1 hafta sonra twitter`da karşılaştıklarım, okuduklarım tüm dünyamı karattı. Korktuğum başıma geldi, kabus gibiydi resmen. Sanki kanser belirtileri boşuna değilmiş, çok sevdiğim biri gerçekten kanser çıkmış ve yakında ölecekmiş gibiydi. Bu hissi çok iyi bilirim ve bir daha yaşamamayı dilerdim, ama yaşadım. Uçurumu bitirenler sayesinde birkez daha yaşadım bunu!
Neyse gelelim son bölüme. Final demiyorum, çünkü bu bir final değildi. Eminim bu muhteşem ekibin hayal dünyasında çok farklı, son darbeyi vuracak bir final vardır. Ama apar topar emeğe, seyirciye saygı gösterilmeksizin bazıları tarafından uçuruma yuvarlatılan dizimiz kendini hiç bozmadan veda etmeyi başardı. Yıkıcı olmasa da “son vuruş” yaptı ve öyle gitti.
Bu bir gerçek ki, Uçurum sadece 1 dizi değildi. O bir mesajdı. Anlayanlar anladı. Anlamakla kalmadı. İçindeki canavarı uyandırdı, birileri bir yerlerde acı çekerken uyuyamadı ve birşeyler yapmak için harakete geçti. Belki yine sus pus oturup sadece seyirci kalanlar olacak. Ama herkes bir diğerini bilinçlendirdiği sürece sayımız milyonlara ulaşacak!
Son konuşmalar çok etkileyiciydi. Görünen o ki, senarist uzun yıllara sığdırmak istediği onca şeyi 3 dakikada anlatmaya mecbur kalmış ama çok iyi başarmış.
Eva - Şimdi ne mi olacak? Yürürken yolda hep bakacağım ben sokak aralarına, bodrum katlarına, arka taraflara, parlak, ışıklı lobilere, kalabalık caddenin köşe tarafına. Kaldıracağım ben, her taşın altını, duyulmayan bir ses bulurum diye. Kardeşim için değil sadece, belki bir kadın, belki bir çocuk var orada?! Bana, bize bakıyor görelim diye, duyalım diye! Kimse dönüp bakmasada yine, yine ben bağıracağım, en yüksek sesle “hey!” diyeceğim “burada bir insan var, insan!”
Pınar - Ben Felicianın sesini duyduğumda, bir şey oldu. Ne oldu bilmiyorum ama, ben onun peşine düştüm, koştum, düştüm, birkaç kere durdum, döndüm baktım geriye. Ama yine koştum yani, hep koştum! Şimdi, düşününce anlıyorum. Ben o şeyin peşinden koşarken bir şeyle ödeştim aslında. Ben sadece bakan, baktığı şeye içi parçalanan ama hâlâ bakan, hep susan biriydim. Susmamayı öğrettim kendime. Öyle, suya sabuna dokunmadan yaşamak kolay. Ben de öyle sanıyordum. Ama artık biliyorum. O dokunmadığınız sularda, insanlar boğuluyor, her gün. O yüzden, artık o kadar kolay değil susmak! Bu kadar kolay değil!
Bütün bunlar kime ne kadar etki etti bilmem ama bence Uçurum dizisi amacına ulaştı.
Tebrik etmek istiyorum sadece. Bu kadar güzel ve iddalı projeye imza attıkları için tüm ekibi. Harika senarist Kerem Deren, Yönetmenler Cem Karcı ve Ali Bilgin. Muhteşem oyuncular Erdal Yıldız, Selçuk Yöntem, Mehmet Ali Nuroğlu, Denise Capezza, Lavigna Longhi, Funda Eryiğit, Zeynep Köse, Enis Arıkan, Alican Albayrak, Esra Ronabar, Kaya Akkaya, Merve Bulut ve diğerleri.
İçimizi titreten Uçurum müziklerinin dahi bestecisi Alp Yenier.
Emeklerinize, sabrınıza, başarınıza sağlık. Yeri doldurulmaz bir işi başardınız. Seyircinin gönlünü kazandınız
5 Kasım 2012 Pazartesi
24 Ekim 2012 Çarşamba
23 Ekim 2012 Salı
22 Ekim 2012 Pazartesi
Zeynep Köse- Selma Hünel karakteri röpörtaj
EZEL'DE GENÇ SELMA'YI OYNAYAN ZEYNEP KÖSE:
BEN KENAN’I TERCİH EDERDİM
Ezel dizisinde güçlü iki erkek arasında kalan ve büyük bir intikamın başrol oyuncusu haline gelen Selma Hünel’in gençliğini, 1985 doğumlu, İ.Ü Devlet Konservatuarı Tiyatro bölümü mezunu Zeynep Köse canlandırıyor. Köse “Siz olsanız hangi erkeği seçerdiniz?” sorusunu, “Ben Kenan’ın aşkını seviyorum,” diye yanıtlıyor.
Zeynep Köse’yle, fotograf çekimi için Cahide’nin Lüküs Sazı’nda buluştuk. Dizinin makyözü sağ olsun, kendisini tanımakta biraz zorlandık. O vamp assolist gitmiş, çocuksu tipi, ‘normal’ kirpikleriyle sempatik bir genç kız gelmişti karşımıza. Köse 25 yaşında. Biraz utangaç biri.
İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda tiyatro eğitimi almış. Selma’yla tek ortak yanı herhalde sesinin güzelliği ve şarkı söylemeyi çok sevmesi.
“Ben de herkes gibi aşkı yaşıyorum ama hiç iki erkek arasında kalmadım,” diyor. Aynı zamanda Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda oyunculuk yapan Köse, Ezel’den önce Kader, Hatırla Sevgili, Derdest, Melekler Korusun gibi dizilerde rol almış ama “Selma benim ete kemiğe büründürdüğüm ilk işim. Onun için Selma Hünel benim için çok özel, ona kıyamıyorum hiç,” diyor.
İkigüçlü erkeği birbirine düşüren ve bir intikam nesnesi haline gelen Selma Hünel -hakkında ne biliyoruz?
- 20’li yaşlarının başında. Uzun süredir gazino hayatının içinde. Bir tek annesi var. Assolist olma yolunda her şey mübahtır gibi bir durumu da var. Entrikalara da girdi zaten. Ve assolist oldu. Ama sonuçta ağır bir kadın. Yaşadıkları da ağır,
bir hayat yaşamıyor. Bir yerlerde tutunma mücadelesi veriyor...
-Görüyoruz ki Ramiz Karaeski’ye âşık. Ama bir taraftan Kenan Birkan’dan da vazgeçemiyor. İkisine de mi âşık yani?
Ramiz imkânsız. Çünkü karısı var, çocuğu oldu... Yasak olan her zaman için daha caziptir. Ama Kenan’ı da çok seviyor. İkisine duyduğu şey çok başka. Ramiz’e duyduğu şey çok tutku, aşk o, başka bir şey. Kenan çok romantik bir adam. Her zaman yanında...
- O yönüyle vazgeçilmez oluyor yani...
- Tabii. Ramiz’den onları göremiyor çünkü, göremez de. İkisinin karakterleri çok farklı.
- Ramiz’e bu kadar âşıkken, reddedilince Kenan’a kolayca dönüş yapması doğru mu sizce?
- Selma bir kadın, öncelikli olarak bunu düşünmek lazım. Ve gazino hayatında yükseldiği yerde aslında yalnız. Sürekli beraber olduğu iki insan var. Biri ulaşılmaz bir aşk. Diğer tarafta ona sevgi, yakınlık gösteren biri var. Ve yüreğinde de bir boşluk var. Onu doldurmaya çalışıyor.
- Ramiz bugün gel dese gidecek, belli ki gitmiş de sonradan. Buna rağmen Kenan’a sığınması ahlâki mi sizce?
- İşin içinde aşk varsa ahlâk kavramı ortadan kalkıyor. Ayrıca tamam, Ramiz’e
âşık ama Kenan’a da boş değil ki. Ramiz’le hiç tanışmamış olsaydı belki Kenan’la
evlenip mutlu olabilirlerdi. Ramiz’in daha sert bir mizacı var, astığım astık kestiğim kestik. Selma’nın da o haşinliğe tutkulu olması bence çok normal. Ama Kenan da sadece boşluğu doldurmuyor.
- Siz Selma’ya hayransınız...
- Hayran değilim ama karakterimin çok arkasındayım. Hatta konuşurken bazen ‘Kenan’ı çok üzdü,’ filan dediklerinde ‘Ama olsun, onun da şöyle bir durumu vardı,’ diye korumaya geçiyorum.
İKİ ERKEK ARASINDA KALMAK ZOR
- Peki siz Zeynep olarak ne yapardınız böyle bir durumda?
- Bilmiyorum. Selma’nın koşulları ağır. Sanırım yaşayıp görmek lazım. ‘Ben bağrıma taş basarım, köşeme çekilir ömür boyu kimseyi sevmem,’ de diyebilir insan ama 25 yaşında kalbi boş bir kadın var ortada. Onun da tutkuları, arzuları var. Ben önyargılı davranabilirim Selma’ya, ‘Ne kadar da hafif davranıyor, Ramiz’i seviyor ama Kenan’a gidiyor,’ diye. Ama bilmiyoruz. O kadın köşeye sıkışmış durumda iki aşk arasında.
- İki erkek arasında kalmak nasıl bir şey, oynarken ne hissediyorsunuz?
- Zor bir şey.
- Hiç kaldınız mı öyle bir durumda?
- Yok, hayır. Ama insan birçok şey için ikilemde kalıyor hayatta. Basit olarak o duyguyu biliyoruz. O çaresizlik zor.
- Peki o durumda kalmış olsaydınız, kimi tercih ederdiniz?
- Ben Kenancılardanım. Bir de, Selma bilinçli olarak canını yakmasa da Kenan’a üzülüyorum. Kenan’ın aşkına da üzülüyorum. Ramiz’in de aşkına üzülüyorum elbette ama... Aslında hepsinin yaşadığı şey kötü. İkisinin de belli bir karizması var. Ama ben Zeynep olarak Kenan’ın aşkını sevdim. Kenan tutkusuz bir erkek de değil, o da tutkulu.
"Eğer intikam soğuk yenen bir yemekse, dizinin günümüzde geçen bölümlerinde Kenan Birkan bunu çok güzel yapıyor"
- İki erkek tarafından paylaşılamama durumu var Selma’nın. Bu insanın egosunu da şişirecek bir şey...
- Eğer intikam soğuk yenen biryemekse, dizinin günümüzde geçen kısmında Kenan Birkan onu yaşatıyor. Bugünkü intikamın geldiği noktada aşk çok önemli bir unsur. Ama daha bilmediğimiz başka nedenler de çıkabilir ileride. Bunu göreceğiz. Ego kısmına gelince; her kadın zaten iltifat, ilgi sever.
- Selma’nın hafiften şımardığı bir zaman da var...
- Belki birkaç bölüm önce, yani 1971 yılında biraz şımarmıştı diyebiliriz ama 1974’te, yani şu anki noktada böyle bir şey söylemek imkânsız. Çünkü şu an Ramiz’e olan aşkı çok yukarılara taşındı ve şimdi gerçekten acı çekiyor.
İŞ GÖRÜŞMESİNE AYAĞIM KIRIK GİTTİM
- Sizin diziye seçilmeniz de ilginçmiş...
- Evet, yazın ayağım kırılmıştı. Bileğim içe döndü. Çok ağır bir kırık değildi ama Ezel’den görüşme teklifi gelince bandajımı sardım, onun üzerine kotumu giydim ve sanki ayağım hiç kırık değilmiş gibi görüşmeye gittim.
- Şimdi sokakta tanıyorlar mı sizi?
- Pek tanımıyorlar çünkü dizide dönem itibarıyla tipimi çok değiştiriyorlar. Normalde kıvırcık saçlıyım, makyaj yapmıyorum. Daha çocuksu bir tipim var.
Ezel’de birinci sezon Selma Hünel’in sesi başka bir ses olduğu için, Zeynep Köse şimdi de şarkıları kendisi söylemiyor.
Zeynep Köse röpörtajı
Önce Ezel dizisinden tanıdık Zeynep Köse’ yi. Şu sıralar ise Uçurum dizisinde oynuyor. Zeynep Köse çeşitli açıklamalarda bulundu.
‘Uçurum’ dizisinde bir hayat kadınını canlandırıyorsunuz. Bu role nasıl seçildiniz?
‘Uçurum’daki yönetmenimiz Cem Karcı ile ‘Ezel’de de beraber çalışmıştık. Yazın bana projeden ve benimle çalışmak istediğinden bahsetmişti. Cem yönetecekti, Kerem Deren yazacaktı. Proje çok cesur ve iddialıydı. ‘Hayır’ demek benim için imkansızdı.
Hayat kadınını oynamak sizin için nasıl bir deneyim oldu?
‘Hayat kadını’ dediğimiz kişi, sokakta gözlem yapabileceğimiz biri değil. Birçoğuyla sokakta yan yana yürüsek de kim olduklarını bilmiyoruz. Onun için de başlarda bu anlamda zorlandım.
ÇENELERİNİ İNCELEDİM
Oynadığınız ‘Mika’, genç bir Rus kızı… Rus aksanı sizi zorladı mı?
İlk başlarda zorladı tabii. Rus tanıdıkları olan arkadaşlarımdan rica ettim ve onlarla oturup sohbet ettim. Ağızlarını, çenelerini ve kelimeleri nasıl kullandıklarını inceledim. Tiyatroda bir arkadaşımla senaryonun üzerinde çalıştık. Bol bol pratik yaptım.
Bu karakter oyunculuğunuza neler kattı?
‘Mika’; yaşadığı onca şeye rağmen hâlâ umut edebilecek seyleri varken, karnındaki bebek de elinden alınınca bütün umutları bitiyor ve sert bir dönüşüm yaşıyor. Kuyruğu dik tutmaya çalışıyor. Öyle bir kayıp vermiş ki, kendinden başka kimse umrunda değil. Nasırlaşmış. Onu anlamaya çalışmak, çok uzakmış gibi görünen bir hayata pencere açmak; çok şey katıyor insana…
Bu diziyle izleyicilerin hayat kadınlarına bakış açıları değişecek mi sizce?
Umut ediyorum. Her konuda duyarsızlaştığımız, günü kurtarmaktan öteye geçmeyen hayat gailemiz içinde bir şeyleri değiştirebiliyor olma ihtimali, paha biçilmez. Onun için de, içinde yer aldığım projeyi kıymetli buluyorum. Bu konuyu işlemek ve her hafta insanlara gerçek, bilinmeyen hayatları göstermek önemli.
DAHA YENİ YENİ ISINIYORUZ
Seyirciden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Ailem uzun süre diziyi oturarak izleyemedi. Çevremdeki birçok kişi de “İzlerken boğazımız düğümlendi” dedi. Bunlar güzel tepkiler. Demek oluyor ki doğru yoldayız. Huzurlu ruhları huzursuz ediyoruz. Dışarıda karşılaştığım tepkiler de çok olumlu. Diziyi seviyorlar. Her şeye rağmen izliyorlar.
Çekimler sırasında zor anlar yaşadığınız oluyor mu?
Elbette oluyor. Bodrum katında çekilen sahneler için özel olarak bir plato kuruldu. Hayat kadınını oynadığımız için kıyafetlerimiz çok ince. Sert geçen kış da buna eklenince, bayağı üşüdük. Daha yeni yeni ısınıyoruz.
Rolünüz için hayat kadınlarını gözlemlemişsiniz. Nelerle karşılaştınız?
Gözlem yapabileceğimiz yerler elimizi kolumuzu sallayarak girebileceğimiz yerler olmadığı için, ekipçe Aksaray’da bazı mekanları gezdik. Çok enteresandı. Kadınların içleri boş gibiydi. Ruhları yoktu sanki. Oradalardı ama aslında değillerdi. Süslenmiş, giyinmiş, masalarda oturuyorlardı. Barda bir kız vardı; hali, tavrı, duruşu ‘Mika’ydı sanki. Değişik bir tecrübeydi. Antalya’ya gitmiştim. Orada da bir yeri gezme fırsatı buldum. Mekanlar farklı ama kadınların ruhsuzluk hali aynıydı. Dans ediyorlardı ama kafaları orada değildi sanki. Bir kızla konuşma fırsatı buldum biraz. Yaşadığı hayatı kanıksamış, kabullenmiş.
Gözlemlediğiniz hayat kadınlarının hayatında sizi en fazla etkileyen ne oldu?
Gözlerindeki nötr ifade… Hiçbir şey hissetmiyor gibiydiler. ‘İşimizi yapar, gideriz’ durumu ve bunu kabulleniş… Kolay değil. Hem de hiç. Bir gün set dönüşü Aksaray’dan taksiye bindim, şoför bey beni tanıdı. “Ne çekiyorsanız her şey gerçek, her şey yaşanıyor” dedi. O an tokat yemiş gibi oldum. İşin içindeyiz ama işin en dibinde olduğumuzu daha iyi anladım.
‘EZEL’ BANA ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ
‘Ezel’de canlandırdığınız ‘Selma’ karakteriyle bir anda tüm Türkiye tarafından tanınmayı bekliyor muydunuz?
‘Ezel’ geniş bir izleyici kitlesine sahipti ama kendi rolüm için bu kadar yoğun bir ilgi beklemiyordum çünkü diziye sonradan dahil olmuştum. Mevcut ekipten ayrıydık ve tamamen dönem çekiyorduk ama seyircinin bizi asıl ekipten ayrı sevmesi ve kabul etmesi çok anlamlıydı. Hâlâ yolda ‘Ezel’den konuşanlar oluyor. İnsanların zihninde bu denli hoş yer etmiş olmanın keyfini yaşıyorum.
BENİ GELİŞTİRDİ
‘Ezel’ gibi çok konuşulan bir işte yer almak size neler kattı?
Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da aynı duyguları hissediyorum; ‘Selma’, benim ete kemiğe bürünen ilk işim ve benim için çok özel. ‘Ezel’ seti birçok şeyi öğrendiğim ve gözlemleme fırsatı bulduğum bir iş oldu. ‘Selma’ ile birçok duyguyu bir arada yaşadım ve o duyguları en doğru şekilde izleyiciye aktarmaya çalıştım. Bu yolculuk ondan sonra da bana çok yardım etti, beni geliştirdi.
ÇOK ÖZEL DENEYİMLERDİ
Tuncel Kurtiz, Haluk Bilginer ve Kenan İmirzalıoğlu ile aynı projede yer aldınız. Bu isimlerle hiç anınız var mı?
Aynı projede yer almış olsak da maalesef onlarla aynı seti paylaşamadık. Bizim tek şanssızlığımız buydu sanırım. Haluk Bey ve Nurhan (Özenen) Hanım’ın pavyonda yıllar sonra karşılaştıkları bir sahne vardı; o sahnenin çekildiği gün işim erken bitmiş olmasına rağmen, sabahın dördüne kadar onların sahnesinin bitmesini bekledim. Onları izlemekten kendimi alamamıştım. Böyle anlar çok özel deneyimler bence.
21 Ekim 2012 Pazar
Zeynep Köse
Zeynep Köse 18 mayıs 1985 tarihinde İstanbulda doğdu. Boğa burcu.
2008 İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nden mezun olmuş.
Bakırköy Belediye Tiyatrosu oyuncularından. Spikerlere taş çıkartacak diksiyonu ve kendine has konuşma tarzı vardır. Oynadığı karakterlerin bir çoğunda dişiliyini ön plana çıkartsa da gerçek hayatta çok çocuksu, tatlı ve masum bir insandır kendileri.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)